Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 rock müziqin yukseldigi donemler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
w1Ls0n.
Moderatör
Moderatör
w1Ls0n.


Mesaj Sayısı : 84
Kayıt tarihi : 13/09/07

rock müziqin yukseldigi donemler Empty
MesajKonu: rock müziqin yukseldigi donemler   rock müziqin yukseldigi donemler Icon_minitimeCuma Kas. 09, 2007 9:59 pm

Güney: Moğollar müzik yaparken “Bir şey yapmalı!”, “Ölüler altın takar mı?” gibi toplumsal konuları içeren sanatsal ürünler yaptı. “Bir şey yapmalı!” parçası yürüyüşlerde onbinlerce işçinin şarkısı ve sloganı haline de gelmişti. Bunun yanında sözsüz müzikleriniz de ritim olarak bir o kadar etkili oldu. Toplumda baskı altında olan, bilinç düzeyi yüksek insanların dillerden düşürmediği kimi parçalar yaptınız. Bunları yaparken ‘biz 1 milyon adet albüm satarız’ düşüncesi ve iddiasıyla yapmadınız. Böyle bir beklentiniz olmamıştır. Kalıcı, kendine has müzik yapmanızın temelinde yatan nedir? Çıkış noktanız neydi?
Cahit: Moğollar 1968’de kuruldu. ’68 gençlik hareketinin yükseldiği dönemde ortaya çıktık. O dönemde idealler belliydi. Ayakları yere basan, Anadolu'dan beslenen bir müzik türü yaparsak, biz doğru bir yolda oluruz, doğru bir iş yapmış oluruz fikriyle yola çıktık. İlk denemelerimizde besteler, türküler aranje ettik. Asıl bugünkü Moğallar'ı oluşturan temeli o zaman attığımızda, dünyada ve bu topraklarda, özellikle de Anadolu’daki toplumsal gerçeklik bizim için belirleyiciydi.
Taner: Dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeler kimi etkilemiyor ki?! Son on yıla dönüp baktığımızda birçok şeyden kaygı duymamak mümkün değil. Yıllar geçtikçe de bu kaygı uyandıran şeyler –ne yazık ki– daha da çoğalıyor. İnsan arzu eder ki bunlar azalsın. Çernobil’in bıraktığı neticeler Karadeniz’de ortaya çıkarken, bugün senede üç bin insan kanserden ölüyor. Bebekler sakat doğuyor. Tam bu sırada, şimdiki Enerji Bakanı çıkıp hâlâ yeni atom santrali ihalelerinden bahsedebiliyor. Bu insana kaygı veriyor. Kadınlar üzerinde uygulanan şiddet ileri boyutlarda… Bu konuda Türkiye rakamları berbat durumda! Bunlar sevinilecek şeyler değil; üzülecek ve tepki gösterilecek şeyler. Banka hortumlamak, ekonomik krizler, savaşlar, işkence fotoğrafları… Gelecekle ilgili binlerce rahatsız edici, kaygı duymayı gerektirecek şey var. Bütün bunlar şarkılarımıza ister istemez yansıyor. O kadar çok şey oluyor ki, bu olaylardan etkilenmemek, görmezden gelmek ve o temelde müzik yapmamak bizim için mümkün değil. Böyle bir durumda, bir yapalım da çok satsın gibi bir şey söz konusu bile olamaz. Bizim başlangıç noktamız bu değil. Biz müzisyeniz. 35–36 senedir kendimize has bir müzik türümüz üzerinde çalışıyoruz. Bir şarkı yapıp bunu kitlelere duyurmaya çalışırken, hayatla ve gelecekle ilgili duyduğumuz kaygılardan bahsetmek zorundayız. Başka bir şey yaparsak yalan olur. Bu yüzden bu tip şarkılar ortaya çıkıyor. Bu birikim 1967’de başlayan bir serüvenin neticesidir. Ortaya çıkış temelimizi Cahit anlattı. Biz enstrümantal parçalar da yaptık. Sözel anlamda anlatılamayacak duyguları da dile getirdik. Bu çeşitlilikte bir denge de sağladık, bu boyutu hiçbir zaman es geçmedik. Ki, Cahit bu konuda var olan ustalardan birisidir.
Cahit: Ben şöyle tamamlayayım: Biz inançlarımızda, sevgimizde… her şeyimizde samimiyiz. Bu samimiyeti insanlar algılıyorlar. Biz inanmadığımız, savunmadığımız bir şeyi müzik haline getirmiyoruz. Çıkış noktamız bu yani.
Güney: 40 yıla yakın bir zamandır devam eden sanat hayatınızda, bu kadar uzun süre sizin gurup olarak hâlâ bir arada bulunmanızı neye bağlıyorsunuz?
Cahit: Her şeyden evvel, ortak inançlarımız var. Bir de duyarlılıklarımız; politik görüşlerimiz çok güzel örtüşüyor. Bu durumda olan bu dört insanın beraber çalışması bizim için güzel bir şey.
Taner: Bu aslında bir şanstır. Kişisel olarak baktığımda öyle görüyorum. Dışardan baktığım zaman böyle bir gurubun içinde olmak çok kimseye nasip olacak bir şey değildir. Bunun değerini biliyoruz.
Cahit: Biz 1960’lı, ‘70’li yıllarda yaptığımız müzikleri tekrarlayarak orda takılıp kalmadık. Moğollar’ın yaptığı tüm parçaları bir çırpıda çalmaya kalksak beş saat sürer. Asıl önemli olan bugündür. Bugün yaşananlarla ilgili bir şeyler üretebiliyorsak, anlamı vardır. Biz 1993’de Moğolları yeniden oluşturalım dediğimizde oturup konuştuk. Birlikte çalıştığımızda, günümüze ilişkin çalışmalar yapabildiğimizi gördük. O günkü duygularımızı, algılarımızı müziğe aktarabildiğimizi gördük. Bunu birlikte yaşayabilir miyiz sorusunu sorduk ve baktık ki “evet biz yapabiliyoruz” dedik. Ondan sonra gurubu tekrar kurduk.
Taner: Kendimizi devam edecek durumda görmeseydik, ortaya çıkmayacaktık.
Cahit: Bu ilk sorunuzun bir devamı… O samimiyet, o dürüstlük bugüne kadar korundu. Bugün baktığınızda birçok ‘eski solcu’ sermayenin, medyanın bekçiliğini yapıyor. Artık duyarsız. Bizim için bu “namus dışı” bir şey.
Güney: Sizin yaptığınız müzik tarzınız ‘rock, protest rock, Anadolu rock veya Anadolu folk müziği’ olarak adlandırılıyor. Bunlardan hangisi doğru veya kendi tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
Taner: 1960’lı yıllar kendi dönemine uygun düşen bir müzik tarzını ortaya çıkardı. Tabii ki temelleri Anadolu’dan, kültüründen, Türkçe’den kaynaklanıyor, halk müziğinden kaynaklanıyor ama bizim tarzımız, gurubun kendine has bir tarzdır. Buna illâki de bir isim koymak gerekmez. Moğollar'ın müziği dinlendiği gibi bir müzik tarzı. İçinde değişik müzik tarzlarını da barındırıyor. Örneğin, Cahit’in yaptığı bazı parçalarda modern müzik olduğu gibi, ‘taşlama’ da var. ‘Mani rock’ da denilebilir. Yani isim koymaya kalkarsak, her parçaya ayrı bir isim de koyabiliriz.
Cahit: Moğollar aslında kendine has bir müzik yapıyor. Raflarda hazır duran kategoriden değil. ‘Rock’ kelimesini bir şekilde benimsiyoruz, seviyoruz. Çünkü 1960’lardaki rock felsefesi bir karşı duruşu, tepkiyi ifade ediyordu. Biz de bundan esinlendik, etkilendik. Bu duruşumuzu devam ettireceğiz. Tepkiyle uyandırabildiğin kadar insanı uyandırır ve uyarırsan, bunu başarabilirsen, bu yolda küçük bir başarıdır.
Taner: Biz bir umut görmek isteriz, umut olmak isteriz. Umudu dile getirmek isteriz. Bugünkü dünya ve Türkiye’ye şöyle bir baktığımızda, umuda dair fazla bir şey göremiyoruz.
Güney: Kapitalist dünya sistemi son yıllarda olduğu kadar fütursuz, hukuk tanımaz olduğu kadar olmadı…
Cahit: Aynen katılıyorum…
Güney: …fakat umut hâlâ var ve olmalı. Bugünün tek alternatifi hâlâ sosyalizmdir. Herşeye rağmen gerçekçi tek alternatif yine de bu. Sosyalizm saygınlık kaybetti. Bu doğru. Genel baktığımızda anda, sosyalizm kapitalizmin karşısında umut olarak alternatif gözükmüyor. Sosyalizm henüz en zayıf dönemini atlatmış değil. Buna rağmen, yine umutlar gördük: Etyopya’da Derg rejimi sosyalist olduğunu söyleyenlerce devrildi, Meksika’da Zapatistalar muazzam bir mücadele yürüttü, Filipinlerde ülkenin üçte biri FKP denetiminde… Küresel saldırılara karşı Seattle, Cenova, New York’ta yüz binler, milyonlar küresel direnişler gösterdi. Esasında eksiklik ve sorun bizde ve umut da bizde. Müzikte de umut sizin gibi müzisyenlerde demek isterim yeri gelmişken.
Cahit: Sonucu başarıyla sonuçlansın veya sonuçlanmasın, umut bizde. Doğrunun mücadelesini vermek gereklidir. Bilim adamları ve kadınları bu gidişe dur denmezse, sadece çevre ve iklim felâketi nedeniyle dünyaya 2050 yılına kadar ömür biçiyorlar. Bu korkunç. Bu korkunçluğun kaynağının ne olduğu ortadadır. Buna karşı ciddi bir uyanış yok. Bu yüzden ‘umut, umutlu olmamak’tan bahsediyoruz. Evet, Seattle, Cenova’da ve Avrupa’nın büyük kentlerinde milyonlarca insan harekete geçti, bu bize umut verdi. Devamı gelmedi ama. En kötü ihtimalle; ne olursa olsun, bu kötü gidişin önüne geçemesek de, buna karşı mücadele etmek herkesin görevidir.
Taner: Kimse tam ne olacağını bilemiyor açıkçası. Ama alternatif orda. Orası kesin. Başka kimse olmasa bile biz Moğollar olarak tek başına sonuna kadar bu kötü gidişata karşı mücadeleden yanayız.
Cahit: Bizim ikimiz açısından bakarsak, sol açısından umutlu değiliz. Senelerdir ciddi bir gelişme ve değişme göremiyoruz. Kendilerini ‘solcuyum’ diye ifade eden yalancı solcular, maalesef bir kesim halk tarafından hâlâ solcu olarak tanınıyor. Burada acı bir durum var. Ne yapmamız lâzım? Kitapları açıp yeniden okumam, okumamız gerekiyor diyorum.
Taner: Her zamankinden daha çok çalışmak, daha çok kafa patlatmak gerekiyor.
Cahit: Ama ne yazık ki, çeşitli iletişim ortamı saldırıları var. Bilgi akışı çok güzel bir şey de… Bir o kadar da yanlış bilgi saldırısı altında kalıyor insanlar. 1980 sonrası Evren ve Özal döneminin kuşağı oluştu. Bir nevi “ot kuşağı” oluşturuldu. Bir kısmı bundan kurtuldu, bir kısmı hâlâ öyle devam ediyor. Bakıyorsun ve hakikaten umut göremiyorsun! Türkü seviyor, moda olduğu için seviyor. Bu insanların içleri boşaltılmış durumda. ‘Para kazan, marka giyin, evlen, çocuk sahibi ol ve tüket’ diyorlar. Bu ülkede 60-70 milyon insan yaşıyorsa veya dünyada şu kadar milyar insan yaşıyorsa, hiçbir şey yemeden ertesi günü deviren milyonlarca insan var. Açlık, yoksulluk, küresel ısınma dediğimiz şey kesin üzerine kafa patlatılması gereken konular. Bir hoyratlıktır almış başını gidiyor. ‘Ben günümü gün edeyim, allahın izniyle ben kendimi kurtarayım, ötesi bana ne!’ zihniyeti gelişmiş durumda. Çok insan bu şekilde düşünüyor. Ve dolayısıyla kaygılar had safhada.
Taner: Umut meselesinde biraz önce söylediğim şey yanlış anlaşılıp başka noktalara da vardırılabilir. Bu duruma rağmen biz Moğollar olarak, müzikal anlamda namuslu bir direniş içindeyiz. Bunu ölene kadar da böyle yaşayacağız, sürdüreceğiz. Hele bugün, dünden daha fazla bir şekilde bu direnişimiz sürüyor ve sürecek. Umutsuzlukla ilgili söylediklerimiz gelip geçici şeyler.
Cahit: Kaygı ayrı, umutsuzluk ayrıdır. Biz daha çok kaygı konusu olanı ifade etmek istedik.
Taner: Direnişimiz en büyük gücüyle sürmektedir.
Güney: Sizin konserlerinizi izlerken alışık olunmayan bir tarzınızı fark ettik. Parçalarınızı sunmadan önce o parçalarınızın hikâyesini anlatıyorsunuz. Hatta o parçaya bağlı güncel bir yorum da yapıyorsunuz. Bunu çok iyi buluyoruz. Bunu yapmanızın önemini nasıl açıklarsınız?
Cahit: Bir müziğimizi yaparken dinleyen insanların o parçaların neyi anlattığını anlamasını istiyoruz. Bilenler biliyor olsa da, bilmeyenlerin de bilmesini istiyoruz. “Issızlığın ortasında” parçasını dinleyenlerin, salt bu parçanın güzelliğini bilmelerini istemiyor, aynı zamanda bu parçanın neyi anlattığını da bilmelerini istiyoruz. Sivas’ta yakılan 37 insanın anısına yapılmıştı “Issızlığın ortasında” parçası. Madımak otelini düşünerek dinlemelerini istiyoruz. “Ölüler altın takar mı?” parçasının, Bergama köylülerinin çevre mücadelesini ve siyanürcü Eurogold firmasının para için zehir saçmasını müzikleştirdiğimizi bilmelerini istiyoruz.
Taner: Biz konserlerde parçalarımızı söylemeden önce tanıtmayı adet haline getirdik. Bunu sürdürmek de istiyoruz. Tanıtımı genelde ben yapıyorum. Zaman zaman parçalar günceli işliyorsa, ona ilişkin yorumlar da yapıyoruz. Nasıl yapmayalım ki? Memleket hortumcu kaynıyorsa, insanlarımız hortumcular tarafından hâlâ soyuluyorsa, orda o parçayı söylerken söyleyecek sözümüz oluyor, olmalı. Sadece parçayı söylemek yeterli gelmiyor bize. Bazen acaba çok mu uzatıyoruz, insanları çok mu sıkıyoruz diye düşündüğümüz de oluyor. Ama dinleyenlerden edindiğimiz izlenim olumlu. Sadece müziğin ve sözlerin insanların hoşuna gitmesi yeterli değil. Parçanın arka plânını da bilmeleri önemli.
Cahit: Öyle ki, bazı parçalarımızı 8–9 yıl önce yapmışız ama hâlâ bugünü anlatıyor sanki. “Bir şey yapmalı” hâlâ güncel. Bu parçayı söylediğimizde bugün yapmış kadar güncel oluyor. Dolayısıyla bugüne yeniden değinip anlatmak zorunda kalıyoruz.
Güney:“Beni alma, onu al” parçanızla yıllar önce sanatçı diye bir çırpıda yaratılan “zanatçı”lara tepkinizi dile getirmiştiniz. Bu dönemde müzik alanında PopStar, Akademi Türkiye gibi programlarla burjuva medya, ‘sanatçı’ üretmeye çalışıyor güya. Güya çünkü amaç sanat değil. SMS’lerle medya guruplarına gelen milyon dolarlar var. Güney son iki sayısında buna ilişkin tepkilerini yayınladı. Bu konuya siz nasıl bakıyorsunuz?
Cahit: Bu konu çok önemlidir. İşlemiş olmanız isabetli olmuş. Birilerinin buna karşı sesini yükseltmesi lâzım. Milyonlarca insanın bu programları izlemesi sağlanıyor. İnsanlar tercih yapmak durumunda bırakılıp ceplerinden paraları alınıyor. Amaç sanatçılara imkân tanımak falan değil. Aralarında belki gerçekten sanatçı çıkabilir. Uzun süre müzik yapabilir. Ama amaç bu değil, çoğunluğunun adını bir süre sonra duymayacaksınız. Bayhan diye biri vardı. Geçenler de gazetede okudum, “sessizliğimin, ortada görünmememin nedeni yeni albüm çalışmam” demiş. Eğer bu doğruysa ve belki de iyi bir şey yapabilir. Bu sadece bir ihtimal. Çoğunluk için aynı şeyi söyleyemeyiz. Amaç bu değil.
Taner: Gerçekten amaç sanatçılara imkân tanımak olsa, adı şanı duyulmamış ancak gerçekten yetenekli olan, imkânları olmayan çok sayıda insan var kenarda köşede. Onlara bu imkân sunulmuyor. Ses ve müzik yeteneği tartışılır olanlar, zoraki terbiye edilerek ve törpülenerek ileri sürülüyor. Oralara katılanlara da acıyorum. Rencide ediliyorlar, kullanılıyorlar ve sonra bir kenara atılıyorlar.
Cahit: Müzik yapan, gelecek vaat eden insanlara tanınan imkânlar çok sınırlı. Terbiye adaplarını aşan sözler, uyduruk sözler, duygu taşımayan ve topluma yabancı sözlerle ve derme çatma, oradan buradan alınıp birbirine monte edilen parçalar “hit” yapılmaya çalışılıyor. İnsanların buna ilgisinin çekilmesi isteniyor. Biz bunu görerek “beni alma, onu al” sözleriyle tanınan parçamızı yaptık. Şimdi yeniden bu türden bir müzik furyası geliştiriliyor. Görülmesi gereken nokta şudur: Bu sadece Türkiye’de yapılan bir yarışma değil. Dünyada çok sayıda ülkede yapılıyor. Hepsinin arkasında belli medya kurumları var ve devasa paralar kazanıyorlar. Küreselleştirilmiş bir beyin yıkama, aptallaştırma programı. Bir merkezden düğmeye basılmış gibi.
Güney:Dünyanın her kıtası ve nerdeyse her bölgesinde savaş var. Şu veya bu ülkede kriz var. Yoksulluk had safhada. Oysa 1990’ların başında artık ne savaş olacaktı, ne sınıflar eski sınıflar olacaktı. Bugünkü barbarlık olmayacaktı. ‘Yeni Dünya Düzeni’ni ilân edenler böyle vaaz veriyorlardı. Bunun palavra ve yalan olduğu pratik olarak ortada. Siz de bugünkü kötülüklerin bir bölümünü son albümünüz olan “Yürüdük Durmadan”da, “Çölde Gökyüzü” adındaki parçalarınızda görüleceği gibi Irak'taki savaşı anlatıyorsunuz.
Bildik bir soru soralım: Ne olacak bu dünyanın hali?
Taner: Kara bulutların dolaştığı bir dönemdeyiz. Çevre, ekonomik yaşantı, savaş… Biraz önce umut dedik ya, insanın içi kararıyor. Birileri istediği gibi at oynatıyor. Diğerleri kan ağlıyor.
Ne yazık ki durum bu. “Ne olacak bu dünyanın hali?” sorusuna şöyle cevap verilebilir:
Bu gidişle ya dünya yok olacak, ya da buna dur denecek ve insanın özlem duyduğu bir dünya olur.
Cahit: Sadece yaratılan çevre felâketi açısından bile durum içler acısı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
rock müziqin yukseldigi donemler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» GOTHIC ROCK
» HARD ROCK
» PROGRESSIVE ROCK
» PUNK ROCK

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Rock :: Rock Genel-
Buraya geçin: