Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Zerdüşt

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Ouz
Admin
Admin
Ouz


Mesaj Sayısı : 194
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 17/08/07

Zerdüşt Empty
MesajKonu: Zerdüşt   Zerdüşt Icon_minitimeCuma Ağus. 17, 2007 7:52 am

Zerdüşt otuz yaşında yurdunu ve yurdunun gölünü bırakıp dağlara çıktı. Orada ruhunun ve yalnızlığının tadını çıkardı ve on yıl bundan bıkmadı. Ama en sonu gönlünde değişme oldu, -ve bir sabah tanla kalktı, güneşin karşısına geçti ve ona şöyle dedi:

" Ey ulu yıldız! Aydınlattıkların olmasaydı, ne olurdu senin mutluluğun!

On yıldır mağaramın üstüne yükselir durursun: ışığından ve yolculuğundan bıkardın ben olmasaydım, kartalım ve yılanım olmasaydı!

Ama biz seni her sabah bekledik, senden fazlalığını aldık ve kutsadık seni bunun için.

Bak! Pek çok bal toplamış bir arı gibi, bilgeliğimden usandım; onu almaya uzanacak eller gerek bana.

İnsanlar arasında bilgeler delilikleriyle, yoksullarda zenginlikleriyle bir daha sevininceye dek, vermek dağıtmak isterim.

Derinliklere inmeliyim işte bunun için: tıpkı senin akşamları denizin ardına inişin ve altdünyaya ışık iletişin gibi, ey taşkın yıldız!

Aralarına inmek istediğim insanların dediği gibi batmalıyım sencileyin.

Kutsa beni öyleyse, en büyük mutluluğa bile kıskanmadan bakan ey durgun göz!

Taşmaya durmuş kadehi kutsa da altın aksın su ve dört bucağa götürsün parıltısını sevincinin!

Bak! Bu kadeh yine boşalmak ister ve Zerdüşt yine insan olmak ister."

- Böyle başladı Zerdüşt'ün batışı.

Zerdüşt dağdan yalnız indi ve kimseyle karşılaşmadı. Ama ormana girdiğinde, kutlu kulübesinden ormanda kök aramaya çıkmış yaşlı bir adam belirdi birden önünde. Ve şöyle dedi yaşlı adam Zerdüşt'e:

"Yabancı değil bana bu gezgin kişi: yıllar önce geçmişti buradan. Adı Zerdüşt'tü; ama değişmiş.

O gün külünü dağlara götürüyordun: bugün de ateşini vadilere mi götüreceksin? Kundakçılığın cezasından korkmuyor musun?

Evet, Zerdüşt'ü tanıdım. Dupduru gözleri ve ağzında tiksinti hiç yer etmemiş. Oynar gibi değil mi yürümesi?

Değişmiş Zerdüşt, çocuk olmuş Zerdüşt, uyanmış biri Zerdüşt: uyuyanlar arasında neyleyeceksin?

Sanki denizde yaşardın yalnızlığında ve deniz seni taşırdı. Yazık, kıyıya mı çıkmak istiyorsun? Yazık, gövdeni yine kendin mi sürükleyesin istiyorsun?"

Zerdüşt cevap verdi: "insanları seviyorum."

"Neden" dedi ermiş, "ormanın ıssızlığına çekildim ben? İnsanları fazla sevdiğim için değil mi?

Tanrıyı seviyorum şimdi: insanları sevmiyorum. İnsan fazla eksik birşey bence. İnsan sevgisi yıkım olurdu benim için."

Zerdüşt cevap verdi: "Sevgi de ne söz! Ben insanlara armağan götürüyorum."

"Onlara birşey verme" dedi ermiş. "Onlardan al daha iyi ve onlarla birlikte taşı, -bu onların daha çok hoşlarına gider: yeter ki senin de hoşuna gitsin!

Ve onlara vermek istersen, sadakadan fazlasını verme, onu da dilensinler senden!"

"Hayır" diye cevap verdi Zerdüşt. "Ben sadaka vermem. Yoksul değilim o kadar."

Ermiş Zerdüşt'e güldü ve şöyle dedi: "Öyleyse hazinelerini onlara kabul ettirmeye bak! Onlar yalnızlardan kuşkulanırlar ve bizim armağanlarla geldiğimize inanmazlar.

Adımlarımız sokaklarından pek ıssız çınlar. Ve gece yataklarındayken, güneş doğmadan çok önce birinin geçtiğini işitseler, kendi kendilerine soracaklardır: nereye gider bu hırsız?

Gitme insanlara, ormanda kal! Hayvanlara git daha iyi! Neden benim gibi olmak istemiyorsun, -ayılar arasında ayı, kuşlar arasında kuş?"

"Peki ormanda ne yapıyor ermiş?" diye sordu Zerdüşt.

Ermiş cevap verdi: "Türküler düzüp söylüyorum ve bu türküleri düzerken gülüyor, ağlıyor ve mırıldanıyorum: böyle övüyorum tanrıyı.

Türkü söyleyerek, ağlayarak, gülerek ve mırıldanarak övüyorum benim tanrım olan tanrıyı. Peki sen armağan olarak bize ne getiriyorsun?"

Zerdüşt bu sözleri işitince ermişi esenledi ve dedi:" Ne vereyim ben size! Çabucak gideyim de birşey almayayım sizden!" -ve ayrıldılar böylece, yaşlı adamla Zerdüşt, iki çocuk gibi gülüşerek.

Ama Zerdüşt yalnız kalınca, şöyle dedi gönlüne:"nasıl olur! Bu yaşlı ermiş, tanrının öldüğünü daha işitmemiş ormanında."


Zerdüşt ormanın kıyısındaki en yakın kente vardığında, birçok kimseyi pazar yerinde toplanmış buldu: çünkü bir ip cambazının oynayacağı bildirilmişti. Ve Zerdüşt halka şöyle buyurdu:

Ben size üstinsanı öğretiyorum. İnsan altedilmesi gereken birşeydir. Onu altetmek için ne yaptınız?

Bütün varlıklar şimdiye dek kendilerinden öte birşey yaratmışlardır: peki siz bu büyük yükselişin inişi olmak ve insanı altedecek yerde hayvanlara dönmek mi istiyorsunuz?

İnsana göre maymun nedir? Gülünecek birşey, ya da acı bir utanç. İnsan da tıpkı böyle olacaktır. üstinsana göre: gülünecek birşey, ya da acı bir utanç.

Solucandan insana dek yol aldınız ve sizde çok şey daha solucandır. Maymundunuz bir zamanlar ve şimdi bile insan, her maymundan daha maymundur.

İçinizde en bilgeniz bile uyumsuzluktur, bitki ve görüntü melezidir. Ama bitki ya da görüntü olun mu diyorum size?

Bakın, size üstinsanı öğretiyorum! Üstinsan yeryüzünün anlamıdır. İsteminiz desin ki: Üstinsan yeryüzünün anlamı olacaktır!

Yalvarırım size kardeşlerim ,yeryüzüne bağlı kalın, ve inanmayın size dünya ötesi umutlardan söz açanlara! Ağı saçanlardır onlar, bilerek bilmeyerek.

Hayatı horgörenlerdir onlar, çürüyen ve ağılanmış kişiler, yeryüzü bıkmıştır onlardan: bırakın gitsinler!

Bir zamanlar tanrıya karşı işlenen günah en büyük günahtı, ama tanrı öldü, onunla birlikte öldüler o günahkarlar da. Yeryüzüne karşı günah işlemek şimdi en korkuncudur, ve bilinmezin özünü yeryüzünün anlamından üstün tutmak!

Bir zamanlar can, gövdeyi horgörürdü: bu horgörme de en üstün şeydi: -can, gövde cılız, iğrenç ve aç olsun isterdi. Böylece gövdeden ve yeryüzünden kurtulmayı kurardı.

Ah, bu canın kendisi cılız, iğrenç ve açtı: ve işkence bu canın tutkusuydu!

Ama siz de, kardeşlerim, söyleyin bana: gövdeniz, canınız için ne diyor? Canınız, yoksulluk ve kirlilik ve acınacak rahatlık değil mi?

Evet, kirli bir ırmaktır insan. Kirli bir ırmağı içine alması ve bozulmadan kalması için deniz olmalı kişi.

Bakın, size üstinsanı öğretiyorum: o, işte bu denizdir, onda batabilir sizin büyük horgörmeniz.

Yaşayabileceğiniz en büyük şey nedir? Büyük horgörme saatidir. Mutluluğunuzun bile size iğrenç geldiği saat ve usunuzun ve erdeminizin.

Dediğiniz saat: "Benim mutluluğum nedir ki! Yoksulluk ve kirlilik ve acınacak rahatlıktır o. Ama varlığı kendisi haklı çıkarmalı mutluluğum!"

Dediğiniz saat: "Benim usum nedir ki! Aslanın, yiyeceğine duyduğu özlemi duyuyor mu bilgiye? Yoksulluk ve kirlilik ve acınacak rahatlıktır o!"

Dediğiniz saat: "Benim erdemim nedir ki! daha beni çıldırtmadı. Ne kadar bıktım iyiliğimden ve kötülüğümden! Hep yoksulluk ve kirlilik ve acınacak rahatlıktır o!"

Dediğiniz saat: "Benim doğruluğum nedir ki! Ateş ve kömür değilim bakıyorum da. Oysa doğrular ateş ve kömürdürler!"

Dediğiniz saat: "Benim acımam nedir ki! Acıma, insanı sevenin çivilediği çarmıh değil midir? Oysa benim acımam çarmıha germe değildir."

Hiç böyle konuştunuz mu? Hiç böyle haykırdınız mı? Ah, böyle haykırdığınızı duysaydım bir!

Günahınız değil, yetingenliğiniz haykırıyor göklere, günahınızdaki bayağılık haykırıyor göklere!

Sizi diliyle yalayacak şimşek nerede? Sizi aşılayacak çılgınlık nerede?

Bakın, size üstinsanı öğretiyorum: o, bu şimşektir; o, bu çılgınlıktır!-

Zerdüşt böyle konuştukta, halktan biri bağırdı: "İp cambazını yeterince dinledik; artık kendisini görsek!" Ve bütün kalabalık Zerdüşt'e güldü. Ama bu sözlerin kendisi için söylendiğini sanan ip cambazı, başladı oyununa.


Fakat Zerdüşt halka baktı da, şaştı. Derken şöyle buyurdu:

İnsan, hayvanla üstinsan arasına gerilmiş bir iptir, -uçurum üstünde bir ip.

Korkulu bir geçiş, korkulu bir geribakış, korkulu bir ürperiş ve duraklayış.

İnsanda büyük olan, onun köprü olmasıdır, erek değil: insanda sevilebilecek olan, onun karşıya geçiş ve batış olmasıdır.

Ben, yaşamasını bilmeyenleri severim, meğer ki batmasını bileler; çünkü bunlardır karşıya geçenler.

Ben, büyük horgörenleri severim, çünkü bunlar büyük saygılılardır ve karşı kıyıya duyulan özlem okları.

ben, batmak ve kurban olmak için önce yıldızların ötesinde bir neden aramayanları, yeryüzü birgün üstinsanın olsun diye, kendilerini yeryüzüne kurban edenleri severim.

Ben, bilmek için yaşayan ve birgün üstinsan yaşasın diye bilmek isteyeni severim. Böyle ister o kendi batışını.

ben, üstinsana ev kurmak, toprak, hayvan ve bitki hazırlamak için çalışanı ve türeteni severim: çünkü böyle ister o kendi batışını.

Ben, erdemini seveni severim: çünkü erdem batma istemidir ve özlem oku.

Ben, kendisi için bir damla bile ruh ayırmayanı, baştan başa erdemin ruhu olmak isteyeni severim: ruh olarak böyle yürür o köprünün üstünde.

Ben, erdeminden eğilim ve yazgı yapanı severim: böylece o, erdemi uğruna yaşamak ister, ya da hiç yaşamak istemez.

Ben, bir sürü erdem istemeyeni severim. Bir tek erdem, iki erdemden daha erdemdir, çünkü yazgının asıldığı daha zorlu düğümdür o.

Ben, gönlü har vurup harman savuranı severim. -Ne teşekkür bekler, ne de teşekkür eder: çünkü hep verir o ve kendini korumak istemez.

Ben, zar kendine uygun düşünce utananı ve soranı severim: "Ben düzenci bir oyuncu muyum yoksa?" -çünkü yok olmak ister o.

Ben, işine başlamadan önce altın sözler saçan ve hep söz verdiğinden fazla yapanı severim: çünkü batışını ister o.

Ben, gelecektekileri haklı çıkaranı ve geçmiştekileri kurtaranı severim: çünkü şimdikiler eliyle yok olmak ister o.

Ben, tanrısını yola getireni severim, çünkü tanrısını sever o: tanrısının öfkesinden yok olması gerekir de.

Ben, yaralanmada bile gönlü derin olanı ve küçücük birşeyden yok olabileni severim: böyle geçer o köprüyü seve seve.

Ben, gönlü dolup taşanı severim, öyle ki kendini unutur ve her şey onun içindedir: herşey onun batışı olur böylece.

Ben özgür ruhlu ve özgür yürekli olanı severim: böylece kafası, yüreğinin yalnız içi olur, ama yüreği batmaya zorlar onu.

Ben, insanların üstünde asılı o kara buluttan tek tek düşen ağır damlalar gibi olan herkesi severim: onlar şimşeğin gelişini haber verirler ve haberci olarak yok olurlar.

Bakın, ben şimşeğin habercisiyim ve buluttan düşen ağır bir damlayım: oysa şimşek, üstinsandır.


Zerdüşt bu sözleri söyledikten sonra, yine halka baktı ve sustu. "İşte ordalar," dedi gönlüne, "işte gülüyorlar: beni anlamıyorlar, ben bu kulaklara göre ağız değilim.

Gözleriyle işitmeyi öğrenmeleri için, kulaklarını mı patlatmalı? Dümbelek gibi, vaiz gibi ötmeli? Yoksa yalnız kekemeye mi inanırlar?

Onların gurur duydukları birşeyler vardır. Onları gurrulandıran şeye ne diyorlar? Kültür diyorlar, -bu onları keçi çobanlarından ayırıyormuş.

İşte bundandır, kendileri için "horgörme" sözünün kullanılmasından hoşlanmazlar. Ben de gururlarına sesleneyim bari.

Onlara en horgörülesi şeyden söz açacağım, "bu, son insandır."

Ve halka şöyle buyurdu Zerdüşt:

İnsanın, kendine bir erek edinme zamanı gelmiştir. İnsanın en yüksek umudunun tohumunu ekme zamanı gelmiştir.

Toprağı bu iş için yeternce verimli daha. Ama bu toprak bir gün yoksullaşacak ve güçten kesilecek ve hiç ulu ağaç yetişmeyecek onda.

Yazık! İnsanın, özlem okunu insandan öte salamayacağı ve yayının, vınlamayı unutacağı zaman geliyor.

Size diyorum: hora tepen bir yıldız doğurabilmek için, kişinin içinde kargaşa olmalı daha. Size diyorum: daha var sizde bu kargaşa.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.seytanizm.com
yalinsfu
Süper üye
Süper üye
yalinsfu


Mesaj Sayısı : 26
Kayıt tarihi : 13/09/07

Zerdüşt Empty
MesajKonu: Geri: Zerdüşt   Zerdüşt Icon_minitimePtsi Ekim 15, 2007 9:31 pm

lan bu nietzsche nin " Böyle Buyurdu Zerdüşt " kitabının başı diil mi amk.ben okudum o kitabı anam ağladı . Nitçeyi sewiorum amk GOD is DEAD . Wink niçeyi bilen bilir .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Zerdüşt
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Felsefe :: Felsefe Genel-
Buraya geçin: